21 Mayıs 2013 Salı

Bambu


Bambu (Bambusoideae)


Buğdaygiller (Poaceae) familyasına ait ve 1.200 adet, bazen birbirlerinden çok farklı görünen bitki türlerinden oluşan bir alt familyayı kapsayan tanımdır.
Bambu insanların en çok işine yarayan bitkilerden birisidir. Bambu türleri Asya'da, Güney ve Kuzey Amerika'da ve Afrika'da bulunurlar. En büyük bambu türleri 80 cm kalınlığa ve 38 metre uzunluğa kadar varabilir. Bazı bambu türleri çok seyrek çiçek verir, bazen her 100 yılda bir ya da daha seyrek olabilir.

Penguen



Penguenler, enerji tasarrufu yapmak için sarkaç hareketiyle yürür.

Penguen, Spheniscidae familyasını oluşturan, uçamayan, dimdik durabilen, perde ayaklı deniz kuşlarıdır. Güney Kutbu,Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Amerika, Güney Afrika ve hatta Galapagos kıyılarında yaşarlar. Kuzey Kutbunda bulunmazlar.

Aya Sofya Müzesi / Hagia Sophia Museum








Aya Sofya Müzesi


I. Kilise İmparator Constantinos 'un (324–337) oğlu imparator Constantios (337–361) tarafından 360 yılında yaptırılmıştır. Bu kilise bazilikal planlı ve ahşap çatılıdır. Kilise 404 yılında İmparator Arcadios'a karşı, çıkan halk ayaklanmasında kısmen yakılmış ve harap olmuştur.
II. Kilise İmparator II. Theodosios (408–450) tarafından Mimar Ruffinos 'a 415 yılında inşaa ettirilmiştir. Bu yapı da yine bazilikal planlı, ahşap çatılı, 5 nefli ve 3 kapılı anıtsal girişli bir yapıdır. II. Ayasofya da İmparator Iustinianos ( 527–565) aleyhine 532 yılında başlayan ve tarihte Nika ayaklanması olarak adlandırılan isyan sonucunda yanmış ve yıkılmıştır.
Bugünkü Ayasofya İmparator Iustinianos tarafından dönemin iki önemli mimarı olan Miletos'lu (Milet) Isidoros ile Tralles'li (Aydın) Anthemios 'a yaptırılmıştır. Binanın yapımına 23 Şubat 532 tarihinde başlanmış,1000 usta ve 10.000 işçi ile 5 yılda tamamlanmış, 27 Aralık 537 yılında ibadete açılmıştır.
Ayasofya'da VI. yüzyılda yapılan orjinal tavan mozaiklerinin bitkisel ve geometrik motifli olanları günümüze kadar ulaşmış, ancak tasvirli mozaikler ikonaklazma akımının bitiminden sonra yapılmıştır.
Ayasofya Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un 1453 yılında fethi ile birlikte camiye çevrilmiş, çeşitli tarihi belgelerde harap durumda olduğu belirtilen yapı İstanbul'un fethinden sonra hiçbir tahribata uğratılmadığı gibi, yapılan güçlendirme ve onarımlarla günümüze kadar en iyi şekilde korunmuştur. Ayrıca Osmanlı mimari unsurları ile yapılan ilave ve eklerle de kutsal bir mekân ve ibadethane olarak varlığını sürdürmüştür.
Yapının içine XVI. ve XVII. yüzyıllarda minber, mihrap, vaaz kürsüleri, ahşap korkuluklar ilave edilmiştir. Sultan I.Mahmut döneminde kütüphane yaptırılmıştır. Burada yer alan çiniler XVI. yüzyılın seçkin örneklerindendir.
Farklı dönemlerde minareler, Ayasofya avlusu içerisinde I. Mahmut tarafından şadırvan ve Sıbyan mektebi ve Sultan Abdülmecit döneminde muvakkithane yaptırılmıştır. Ayasofya'nın güney avlusunda III. Murat türbesi, Sultan III. Mehmet türbesi, Sultan II. Selim Türbesi, Şehzadeler Türbesi inşaa edilmiştir. Bizans döneminde Vaftizhane olan yapı ise Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim türbesi haline getirilmiştir. Fatih Sultan Mehmet'in Ayasofya'yı camiye çevirdikten sonra kuzey tarafına bir medrese inşa ettirdiği bilinmektedir.
Ayasofya 24 Kasım 1934' te Mustafa Kemal Atatürk'ün önerisi ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürülerek 1 Şubat 1935' te ziyarete açılmıştır.






Hagia Sophia Museum


The first church was built by the Emperor Constantius II (337-361), son of Emperor Constantine I (324-337), in 360. This church was constructed as a basilica with a wooden roof. In 404, during the riots against Emperor Arcadius, it was partially burned and destroyed.

The second church was ordered by Emperor Theodosius II (408-450) and built by architect Ruffinos in 415. This church is also constructed as a basilica with a wooden roof, 5 naves, 3 gates and a monumental entrance. The second Hagia Sophia was burned down in 532, during the riots called Nika Revolt against Emperor Justinian I (527-565).

The current Hagia Sophia was built by the two then prominent architects, Isidore of Miletus (Milet) and Anthemius of Tralles (Aydın), by the order of Emperor Justinian I. The construction that lasted 5 years long began on February 23, 532, 1000 masters and 10,000 workers were employed and the church was inaugurated on December 27, 537.

The ceiling mosaics decorated with floral and geometric motifs are the original ones made in the 6th century, but other mosaics with depictions were made after the ending of the iconoclast movement.

After the conquest of İstanbul in 1453 by Sultan Mehmed II the Conqueror (Fatih), Hagia Sophia was converted into a mosque. According to some historical documents, the church was in ruins. However, after the conquest, not only it has not been destroyed, but it has also been preserved in the best manner since the present day, thanks to strengthening and renovation works. Furthermore, with the addition of structures in Ottoman style, the building continued to be a sacred space and a place for worship.

In the 16th and 17th centuries, the minbar, the mihrab, daises for sermon and wood balusters were added to the interior. During the reign of Sultan Mahmud I, a library was built. The tiles here are among the distinguished examples dating from the 16th century.

Minarets were erected in different periods, Sultan Mahmud I built a fountain for religious ablutions (şadırvan) and a primary school in the courtyard of Hagia Sophia, and a timekeeper's building (muvakkithane) was constructed during the reign of Sultan Abdülmecid. There are the mausoleums (türbe) of Murad III, Mehmed III, Sultan Selim II and princes in the southern courtyard of Hagia Sophia. The building that served as a baptistery in the Byzantine era was converted into the mausoleum of Sultan Mustafa I and Sultan İbrahim. It is known that Sultan Mehmed II built a religious school (medrese) to the north of it, after converting Hagia Sophia into a mosque.

Hagia Sophia was converted into a museum in November 24, 1934, by a Cabinet decision upon the proposal of Mustafa Kemal Atatürk, and opened to visitors on February 1, 1935.
The first church was built by the Emperor Constantius II (337-361), son of Emperor Constantine I (324-337), in 360. This church was constructed as a basilica with a wooden roof. In 404, during the riots against Emperor Arcadius, it was partially burned and destroyed.

The second church was ordered by Emperor Theodosius II (408-450) and built by architect Ruffinos in 415. This church is also constructed as a basilica with a wooden roof, 5 naves, 3 gates and a monumental entrance. The second Hagia Sophia was burned down in 532, during the riots called Nika Revolt against Emperor Justinian I (527-565).

The current Hagia Sophia was built by the two then prominent architects, Isidore of Miletus (Milet) and Anthemius of Tralles (Aydın), by the order of Emperor Justinian I. The construction that lasted 5 years long began on February 23, 532, 1000 masters and 10,000 workers were employed and the church was inaugurated on December 27, 537.

The ceiling mosaics decorated with floral and geometric motifs are the original ones made in the 6th century, but other mosaics with depictions were made after the ending of the iconoclast movement.

After the conquest of İstanbul in 1453 by Sultan Mehmed II the Conqueror (Fatih), Hagia Sophia was converted into a mosque. According to some historical documents, the church was in ruins. However, after the conquest, not only it has not been destroyed, but it has also been preserved in the best manner since the present day, thanks to strengthening and renovation works. Furthermore, with the addition of structures in Ottoman style, the building continued to be a sacred space and a place for worship.

In the 16th and 17th centuries, the minbar, the mihrab, daises for sermon and wood balusters were added to the interior. During the reign of Sultan Mahmud I, a library was built. The tiles here are among the distinguished examples dating from the 16th century.

Minarets were erected in different periods, Sultan Mahmud I built a fountain for religious ablutions (şadırvan) and a primary school in the courtyard of Hagia Sophia, and a timekeeper's building (muvakkithane) was constructed during the reign of Sultan Abdülmecid. There are the mausoleums (türbe) of Murad III, Mehmed III, Sultan Selim II and princes in the southern courtyard of Hagia Sophia. The building that served as a baptistery in the Byzantine era was converted into the mausoleum of Sultan Mustafa I and Sultan İbrahim. It is known that Sultan Mehmed II built a religious school (medrese) to the north of it, after converting Hagia Sophia into a mosque.

Hagia Sophia was converted into a museum in November 24, 1934, by a Cabinet decision upon the proposal of Mustafa Kemal Atatürk, and opened to visitors on February 1, 1935.






Sultanahmet Cami


 Sultanahmet Cami


Turistler tarihi izlemek için burada, hatta belki de kendi tarihlerini İstanbul'a sahip olan onu hep çok sevmiş, Sultanahmet'i dünyanın dört bir yanından getirilen eserlerle donatılmıştır. Ayasofya, Haseki Hürrem Hamamı, Sultanahmet Cami... 

Turistlerin ilk gezmek istediği yerin Sultanahmet olmasına şaşmamak gerek. Sultanahmet, tarihi yarımadanın batı ucu, farklı İmparatorlukların en önemli dini, idari ve sivil yapılarının yer aldığı ve bugün de izlerine rastlanan Meydan. Bir gün kendinize vakit ayırın ve yarım saat uzağınızdaki Sultanahmet'i gezin, üzerinde yaşadığımız tarihin ne kadar renkli ve ilginç, somutlaştığı mekan ve yapıların da ne kadar etkileyici olduğuna inanamayacaksınız.

Sultan Ahmet Camii, 1609-1616 yılları arasında sultan I. Ahmet tarafından İstanbul'daki tarihi yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa'ya yaptırılmıştır. Cami Mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve yarım kubbeleri ve büyük kubbesinin içi de gene mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için Avrupalılarca "Mavi Cami (Blue Mosque)" olarak adlandırılır. Ayasofya'nın 1934 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul'un ana camii konumuna ulaşmıştır.

Aslında Sultan Ahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul’daki en büyük yapı komplekslerinden biridir. Bu külliye bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.

Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate sayan en önemli yanı, 20.000'i aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir. Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır. Caminin ibadethane bölümü 64 x 72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 23,5 metredir. Caminin içi 260 pencereyle aydınlatılmıştır. Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubarî tarafından yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur ve Sultanahmet, Türkiye'nin altı minareli ilk camiidir. Tarihçe Sultan Ahmet Camii'nin 1895 yılındaki hali

Efsaneye göre dönemin padişahı I. Ahmet, başta minareleri altından yaptırmak istemiştir. Ama kaplamada kullanılacak olan altının değeri padişahın bütçesini fazlasıyla aşınca, caminin mimarı Sedefkar Mehmet Ağa bu emri güya yanlış işiterek, "altın" sözcüğünden "altı" yaparak, camiyi 6 minareli inşa ettirmiştir.

Ancak efsaneler bir kenara, İstanbul'da meydana gelen her büyük olay, her büyük eser, İslam dünyasını yakından ilgilendiriyor ve başlıca konu ediliyordu. Sultan Ahmet Camii'nin yapılması da hayranlıklar, geniş yankılar uyandırmıştı. Fakat İmparatorluğun bazı eyaletlerinden de itirazlar gelmişti. İtiraz edenler, camiye altı minare yapılması kabe'ye saygısızlık olur diyorlardi. Çünkü o zamanlar altı minaresi olan tek mabed Mekke'de idi. Padişah bu meseleyi bütün İslam alemini memnun edecek bir şekilde halletti: Mekke'ye yedinci minareyi yaptirdi.

Minarelerle alakalı diğer bir husus da, şerefelerdir. Sultanahmet minarelerinin dördü üçer, ikisi de ikişer şerefelidir ve toplam 16 şerefe yapmaktadır ki bu da aynı zamanda Sultan Ahmet'in 16. padişah olduğuna işaret eder. Sultan 1. Ahmed 14. padişah olmasına rağmen aradaki fark Osmanlı Devleti'nin Fetret Devri'ndeki Yıldırım Beyazıt’ın iki oğlu Emir Süleyman ve Musa Çelebi’nin tahta geçmemesine karşın padişah sayılmasındandır.

Caminin içeriye açılan 3 kapısından herhangi birinden girildiğinde dış görünüşü tamamlayan boyama, çini ve vitray camlarının zengin ve renkli süslemeleri ile karşılaşılır. İç mekan büyük bir bütündür; ana ve yan kubbeler geniş sivri kemerlerin dayandığı 4 iri sütun üzerinde yükselir. Caminin içini 3 taraftan çevreleyen balkonların duvarları, yine iznik çinileri ile süslüdür. Bunların yukarısı ve bütün kubbe içleri ise boya işidir. Avlunun batı girişinde ise, demirden ağır bir kordon bulunmaktadır. Bu kordon avluya atıyla giren padişahın kafasını çarpmaması için eğmesini gerektiriyordu. Bu, padişahın bile camiye girerken kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini göstermek amaçlı sembolik bir eylemdi.

Cami inşa edildiği dönemlerde uzunca bir süre cuma günleri Topkapı Sarayı'ndakilerin ibadetlerini gerçekleştirdiği mekan olmuştur.

Thomas Alva Edison





Thomas Alva Edison


Thomas Edison 1847'de Amerikanın Ohio kentinde doğmuştur. Son yüz yılın en büyük bilim adamlarından biridir. Binlerce icadı vardır. Ailesi Edison yedi yaşındayken Michigan’a taşındı. Buradaki ilkokul öğretmeninin okuyamayacak kadar aptal demesiyle okuldan alındı. Edison 12 yaşında para kazanmak için tren yollarında gazete satmaya başladı. Ancak kendisi Port Huron Detroit demir yolunda deney yaparken bir patlama sonucunda çıkardığı yangında vagon şefinin sert tokadı kulağına denk geldi ve Edison'u sağır etti.

1864'de tek tel üzerinde karşılıklı konuşmayı sağlayan telgraf aletini icat etti ve bunun sayesinde bir çok telgraf şebekesi şirketinin mühendisliğini yaptı. Tek tel üzerinde karşılıklı konuşmayı sağlayan telgraf aletini kırk bin dolara sattı ve zenginleşti ve bu daha o zamandan Edisonu ünlü birisi yapmıştı.

Edison 1869'da kendisine laboratuar kurarak fizik, kimya ve elektrikle ilgili deneyler yapmaya başladı. Bu arada borsa kurlarını otomatik olarak kaydeden bir makine icadıyla yılda yaklaşık altı yüz dolarlık gelir sağladı. Daha sonra New Jersey'de kendine ait Menlo Park fabrikasını kurdu. Buluşlarının bir çoğunu burada yaptı. Daha sonra mikrofanı icat ederek Graham Bell'in telefonunu geliştirdi. Bundan sonra çok önemli iki icat daha yaptı biri 1877’de Motograf denen elektrikli yazı makinasını icat etti. Bir yıl sonrada 1878’de Fonograf'ı icat etti. Daha sonra Telefonograf'ı ve Aerograf'ı buldu.

1883'de hayatının en büyük icadını gerçekleştirdi ve Edison etkisi denen olayı gerçekleştirdi yani ısıtılmış bir filamanın moleküler boşlukta elektron yayınlanmasını buldu. 1883'te bulduğu bu olay sıcak katotlu tüplerin temelini oluşturdu. Daha sonra Akkor lambanın üretimini geliştirmeyi başardı, bu da ampulün halk arasında yaygınlaşmasını sağladı. 1891'de kinestopu icat etti.

Edison aynı zamanda şu anda dünyanın en büyük zevklerinden biri olarak gösterilen sinema göstericisini icat etti ve 1895'ten başlayarak sinema göstericisini piyasaya sürdü.

Edison çağımızın en büyük bilim adamlarından biri olmasına rağmen çok alçak gönüllü bir insandı, bir gün bir arkadaşının bu kadar büyük bir mucit olmasının nasıl bir duygu olduğunu sorduğunda Edison, "ben mucit değil kaşifim diyerek elini yukarı kaldırdı mucit olan o diye cevap verdi". Bu büyük kaşifimiz 1931'de New Jersey'de hayata gözünü yumdu.

                               

Mimar Sinan







Mimar Sinan 

92 camii, 52 mescit, 55 medrese, 7 darül-kurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane), 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 375 eser vermiştir. Ayrıca Edirne ilindeki Selimiye Camisi Dünya Kültür mirası listesindedir.



Bunları Biliyor musunuz ?





İşte ilginç bilgiler:



Doğadaki bütün canlıların dişisi daha gelişmiş bir beyin yapısına sahiptir.

Şarjınız azken telefonla konuşmamaya çalışın. Düşük bataryalı telefonlar olağan olandan 1000 katı fazla radyasyon yayıyor.

Asya kıtasının yüz ölçümü Ay'ın yüz ölçümünden fazladır.

Kaşların görevi gözü nemden korumaktır. Sıcak ülkelerde yaşayan insanlarda daha yoğun, soğuk ülkelerde yaşayanlarda daha seyrek kaş bulunur.

Gün içinde uyuyacağınız 1 saatlik uyku, 4 saatlik gece uykusuna bedeldir.

Meksika'nın kağıt üzerinde 60 tane resmi dili vardır.

Uzayda bulunan bir astronot ağladığında, gözyaşları kaşlarının üzerinden geçerek saçlarına doğru akar.

"Ay Işığı" filmindeki oyuncuların sözleşmesinde; çekimler başlamadan 1 ay öncesinden itibaren güneşte uzun süre kalmama yasağı vardı.

İnsan vücudundaki bütün atomları arasında boşluk kalmayacak şekilde sıkıştırsaydık, insan vücudu yalnızca bir küp şeker boyutunda olurdu.

Şişmanlamak, güçlü bir depresyon belirtisidir.